Çatı Katı Seminerleri
Grup firmalarımızın çalışanlarına yönelik düzenlenen Çatı Katı Seminerlerimizim, Kasım ayı konuğu Prof. Dr. Artemis Karaali idi.
Gıda Güvenliği ve Güvenirliği hakkında, tüm katılımcılara bilgilerini aktaran Sn. Karaarli’ye tekrar teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Konuşmayı birkaç başlık altında sizlerle paylaşmak isteriz.
Gıdalara İlişkin Kaygılar
Gıdalara ilişkin kaygılarımızı üç başlık altında inceleyebiliriz:
- Gıda Güvencesi ile ilgili kaygılar,
- Gıda Güvenliği ile ilgili kaygılar,
- Beslenme sorunları ile ilgili kaygılar
1. GIDA GÜVENCESİ ve GÜVENCESİZLİĞİ:
“Gıda güvencesi, bir insanın sağlıklı yaşayabilmesi ve yaşam faaliyetlerini sürdürebilmesi için yeterli ve dengeli gıdaya her zaman erişebilme hakkıdır”. Gıda güvencesinin temel koşulları, gıdanın sürüdürülebilir şekilde bulunabilirliği ve satın alınabilirliğidir. Bu iki husus, ülkelerin ekonomik durumları, sosyal gelişimleri, politik istikrarları ve bölgelerindeki “barış” ile doğrudan ilişkilidir. Günümüzde Dünya’da halen yaklaşık 2,1 milyar insan yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Bu oran ülkemizde %5’in altında olmakla beraber, Türkiyede topraksız köylüler veya küçük arazili çiftçiler, küçük çapta hayvancılık yapanlar(özellikle kadın çiftçiler), büyük şehirlerin gecekondu bölgelerinde yaşayanlar, kentsel evsizler ve çalışan çocuklar bu hususta hassas gruplar olarak saptanmıştır. FAO ve WHO trafından lansmanı yapılan “2030’a kadar Sıfır Açlık” projeleri kapsamında Dünyada ve Türkiyede de gıda güvencesizliğine karşı özellikle hassas bölgeleri oluşturan kırsal kesimin ekonomik durumunu geliştirici yerli-yabancı yatırımların teşviki için yasal yönetim çerçevesinin hazırlanması, bu yatırımların tercihen ulusal kamu-özel kurumlarla ortak girişimler şeklinde yönlendirilmesi, ve hatta yoksul hanelere doğrudan yardım ve gelir desteği yapılması planlanıyor.
2. GIDA GÜVENLİĞİ:
“Tüketicilere tarladan sofraya (çiftlikten çatala) kadar üretimin her aşamasında gerekli kontrolleri yapılmış, sağlıklı ve güvenilir ürünlerin temin edilme süreci” olarak tanımlanan gıda güvenliği konsepti, gıdalarda bulunabilecek ve sağlığa ilişkin risk oluşturabilecek her türlü fiziksel, kimyasal, biyolojik tehlikelerin bertaraf edilmesi için alınan tedbirleri kapsar.
2.a. Fiziksel tehlikeler, gıda maddeleri içerisinde olmaması gereken, kemik, cam, metal, plastik parçaları, çekirdek, taş, kir ve benzeri her türlü yabancı katı maddeyi kapsar.
2.b. Kimyasal tehlikeler ise çok daha çeşitlidir. Tarımsal uygulamalar ve gıda üretim süreçlerinde (çiftlikten çatala-farm to fork) gıdalara bulaşabilen her türlü kimyasal madde, bu grup altında incelenir. Bunların başında hormonlar ve antibiyotikler gibi veteriner ilaçları, tarım uygulamalarında kullanılan zirai ilaçların kalıntıları(pestisitler: herbisit ve insektisitler), gıda üretim süreçlerinde gıdalara eklenen bazı katkı maddeleri, yüksek sıcaklıklarda oluşan polisiklik aromatik hidrokarbonlar(PAH) benzeri toksik kimyasallar, ambalaj materyallerinden gıdaya geçiş yapabilen plastik monomerleri, ağır metaller ve benzeri çevresel kirleticiler, insan sağlığı üzerinde uzun vadeli sağlık riskleri olştururlar.
2.c. Mikrobiyal tehlikeler, bazı hastalık etmeni mikroorganizmaların gıdaların içerisinde gelişmeleri ve/veya toksik metabolit üretmeleri sonucu gıda zehirlenmelerine neden olmaları şeklinde görülür. Bunların bertaraf edilmeleri ise, ancak gıda üretim mahallerinde hijyenik koşulların sağlanması ve sanitasyon kurallarına harfiyen uyulmasıyla sağlanır.
3. BESLENME SORUNLARI:
3.a. Yetersiz beslenme: Özellikle mikro-besin ögelerinden bazı vitamin ve minerallerin diyetle yeterli miktarlarda alınamaması sonucunda görülür. Bu guruba B1 vitamininin eksikliğine bağlı beriberi, C vitamininin eksikliğine bağlı skorbüt, D Vitamininin eksikliğine bağlı raşitizm, demir eksikliğine bağlı anemiler, kalsiyum eksikliğine bağlı osteoporoz gibi hastalıklar girer.
3.b. Dengesiz beslenme, gıdalarda bulunan, ve vücuda enerji veren(kalori sağlayan) makro-besin öğelerini süregen şekilde vücudun gereksiniminden daha fazla düzeylerde alınması sonucunda görülür. Çağımızın hastalığı olarak bilinen, ve “vücut yağ kütlesinin yağsız kütlesine oranının aşırı artması sonucunda, boy uzunluğuna göre vücut ağırlığının arzu edilen düzeyin üzerine çıkması durumu” olarak tanımlanan «obezite», bu hususta karşılaşılan en büyük tehdittir, çünkü obezite çok sayıda kronik hastalıkların gelişmesinde en önemli etkendir.
Sağlıklı beslenmede ana hedef, «boya uygun vücut ağırlığı»nın korunmasıdır. Bunun için «Sağlıklı beslenme» kurallarına uygun( yeterli ve dengeli olmanın yanısıra, çeşitliliği de içeren) bir diyetle beslenmeliyiz. Vücudun savunma (bağışıklık) sistemi ancak beslenmede çeşitlilik sağlandığı zaman optimal düzeyde olmaktadır. Günümüzde tüm Dünyada önerilen Akdeniz diyetine ek olarak, Türk beslenme uzmanlarınca bizim için geliştirilmiş olan “dört yapraklı yonca diyeti”, günde iki porsiyon süt ürünü, dört köfte büyüklüğünde et çeşidi, beş porsiyon meyve-sebze ve her öğün bir dilim tam tahıllı ekmek yemek şeklinde özetlenebilir.