Çatı Katı Seminerleri
Kadın Olarak Leyla Gencer
21.01.2020
Çatı Katı Seminerimize konuşmacı olarak katılan; müzik eleştirmeni, müzik yazarı ve araştırmacısı Evin İlyasoğlu; yazmış olduğu “Ben Leyla Gencer” adlı kitabı üzerinden; opera dünyasının önemli bir ismi olan ve La Diva Turca olarak adlandırılan dünyaca ünlü soprano Leyla Gencer’i bir kadın olarak ele alıp, bizlere anlattı.
Güçlü bir kadındır Leyla Gencer. (tek başına yollara düşüp İtalya’ya gitmiş, emprezaryosuz onca opera temsilinde oynayabilmiş, erkeğine (kocasına) ihtiyaç duymayan bir kadın görüntüsü vermiş bir kadın…)
Birinci tekil şahıs Leyla Gencer olarak ölüm döşeğinde hayatını şu şekilde özetler: Tam 33 yıl altmış opera sahnesinde yetmiş üç farklı prima donna oynadım. Bunlar ekseriyetle dominant kadın rolleriydi; bazen de hakkı yenmiş, aciz, mağdur kadın…
Hastalığında içine girdiği psikolojik çöküntüyü aksettirir: -Melahat, akraba kadar yakın dostudur. Ona da ölüm döşeğinde görünmek istemez: “Beni ölüm döşeğimde güçsüz, bakımsız, makyajsız, hayata veda ederken görmelerine tahammül edemiyorum.” der.
En yakın arkadaşı Franca geliyor, “Sen o güçlü kraliçeleri oynamış kadınsın, nasıl yani, şimdi ölümden mi korkuyorsun?” diyor. O da kendisine “bu başka bir şey”, diye cevap veriyor. (Lady gibi güçlü kadınla ilgisi yok şimdi).
Diğer yakın dostları da onu hep başı dik, güçlü kadın olarak tanımışlar:
-“Bu halime inanmakta zorlanıyorlar. Ama birkaç dakika sonrasını Lady Makbeth bile bilemezdi.”
Yaşlanma ve yaş konusundaki takıntısına değiniliyor: Onunla her şey konuşabilirsiniz ama YAŞ KONUSU asla konuşulmaz. Bu pek çok kadının özelliğidir. Özellikle operacıların...
Belki ‘o yaştan sonra bu rolü oynayamaz bu kadın’, dedirtmemek için yaşını saklamış çünkü diğer yıldızlara göre geç başlamış. Nüfus kağıdında 10 Teşrini evvel 1335 yazıyor. (10 Ekim 1919). Oysa o 1923, 24, 26 ve en son 28 olarak ilerletmiş.
FEMİNEN OLMAK konusunda- Matmazeli… Fransız bir kontes. Leyla Gencer’e çocukken Fransızca, İtalyanca öğretmiş, şiir okuyup, çocuk şarkıları söylemiş. Yaşadığı büyük evde onunla en çok ilgilenen, onu süsleyen, dans ettiren, şarkı söylettiren ve bir küçük hanım olarak yetiştiren dadı onun hayatını şekillendiren olumlu bir başlangıç olmuş.
İLK AŞKI HİLİNSKİ-16 yaşında, baba yeni ölmüş…
Duyguları iyice uyanmış genç bir kadındır artık Leyla…
Eve gelen ve kendisinden 20 yaş büyük Polonyalı hocayla evlenmeye kalkıyor ama bu evliliğe karşı çıkılıyor.
İlk aşkıyla evlenememesi ve babanın kaybı nedeniyle SIĞINMA DUYGUSU oluşur.
- Banka memuru İbrahim Beyle tanışıp hızlı bir evlilik yapar. Onun için evlilik, aslında erkeğine yaslanmaktır.
Bilerek seçmese de, bu durum ona iyi geliyor ve uzun vadede kariyeri için olumlu etki yapıyor çünkü dünya çapında bir başarıya yelken açan Leyla Gencer’e İbosu çok destek oluyor.
MUHİDDİN SADAK- koroda Leyla Gencer’i fark edip ortaya çıkmasına vesile oluyor.
Hayatındaki önemli bir kırılma noktasıdır ARRANGI LOMBARDI. Hem opera konusunda, hem -şıklığıyla hem de kendine bakımıyla -tip top-rol modeli kadın olarak Leyla Gencer’i çok etkilemiş bir bakıma rol model olmuş.
ANKARA’da Leyla Gencer -Mutfağa da giren kadın, ev sahibi kadın…
Yüksek devlet erkanını evinde ağırlıyor, konular buluyor; konuşkan, yabancılarla dostluk kuruyor ve feminen olarak dikkat çekiyor, kıyafetlerini diktiriyor, çok şık ve modern olurken feminen giysiler seçiyor.
-“Gençlik cesaretim vardı. Elit bir çevre edinmiştim. O kabullerde bütün coşkumla, heyecanımla her mevzuda konuşuyordum. Umumi kültür, Avrupa kültürü, şark kültürüne sahiptim.
İyi giyinmek, mücevherlere sahip olmak, makyaja itina, bu camiada dikkat çeken faktörlerdi.” diye Ankara günlerini özetliyor.
Amerikan büyükelçisi McGhee hiçbir temsilimi kaçırmıyor ve kendisine kucak dolusu çiçek gönderiyordu. Bu konuyla ilgili olarak da Gence: “Aramızda hoş bir yakınlık olmuş, ılık ve hülyalı rüzgarlar esmişti. demektedir.
İTALYA’ya kültürel değişim programı ile gidiyor: İlk defa büyük bir arenada şarkı söylemek için Napoli’nin Flegrea Arenasına davet alır. Provalar bitince her akşamüstü kentin bir kafesine gidip aynı masaya oturur. Fazla kıyafeti yoktur ama giydiklerini bir broş, bir kolya, bir eşarp ile süsler. Saçını bir gün topuz yapar, bir gün kıvırır. O masada hergün oturan bu dimdik duruşlu kadın kimdir?
Sonraları seyircisini de tanımaya başlar O kentin sokaklarında gezinir, insanlarla sohbet eder.
Artık bir prima donna olarak onların sahnesine çıkmaya hazırdır.
Onun bu yakınlığı Sokaktaki insana da gurur verir. Zira kürküne bürünmüş, ipek şallarını sarmış ve üstünden eksik etmediği takılarını takmış şık bir kadındır yine sokakta.
Her Konuda Kusursuz Olmak
Giyim, kuşam ve sahnedeki rolleri kadar evinde de kurduğu sofralarla, hazırladığı yemeklerle son derece titizdir. Sahneye adım atıncaya kadar çok heyecanlıdır ama role büründüğü anda artık o eserin bir parçası olmuştur. Zaten oynadığı roller de kraliçeler (şık-süslü kadınlar) veya kaderin kurbanı kadınlar (yine güzel kadınlar) dır.
Orkestra Şefleri
İtalyada onu ilk keşfeden şef Serafin ile, Maria Callas ile “O da Leyla’ya hayrandır” ve nice ünlü olan operacıyla çalışmıştır.
Hele zamanın en ünlü şeflerinden biri olan, Gavazzeni ile ilişkisi yıllar boyu sürmüş ve Leyla ondan pek çok şey öğrenmiştir.
Özellikle Venedik’te birlikte kaldıkları süre boyunca, ona galerileri, müzeleri ve sergileri gezdirir; bu eğitsel gezilerden de Leyla çok şey öğrenir. Bir de tek boyutlu olmamayı öğrenir. OPERACI sanatın her dalını bilmelidir. Edebiyat, resim, heykel, mimari, dans, müzik kadar önemli olmalıdır.
Bir başka hayran olduğu şefi de Gui’dir.
Bunlar hep “estetik” yönden Leyla’ya sanat aşılayan pirlerdir.
Bütün bu şeflerle yakınlığını sürdürdüğü halde eşi İbo’yu yaşamının sonuna kadar ihmal etmemiştir. (merbut eş)
Serafin ile mektuplaşmalarında satır araları bize birbirlerine hayranlıklarını söyler. (telefon, bilgisayar filan olmadığı bir dönemdir.)
Karakterle Özleşme
Oynadığı karakterle özleşmesi bir tiyatro sanatçısının en önemli becerisidir. Hele bu operacıysa! Hem müziğin içinde, hem şiirin (libretto-sözler), hem de dansın.
Leyla; bütün varlığıyla sahnededir ve kadın olarak gücünü sergilemektedir.
Kendine, kadınlığına güvenlidir. O kadar ki; temsil bitince verilen partilere biran önce gidebilmek için makyajını silmeden yola çıkar. Örneğin Aida’dan sonraki partiye Habeş prensesinin kara teniyle katılır.
Bel Canto Çağı
“Bel canto” güzel şarkı söylemektir, bağırıp çağırmak değildir. Leyla İtalya’da iken 1950’lerden başlayarak bu söyleyiş tarzının tekrar gündeme geldiği görülür. Zira operada sopranolar tempoyu hızlandırıp, seslerini yükseltip bir şarkı stili yaratmışlar ve Verdi, Puccini gibi besteciler için en önemli karakteristik olan güzel şarkı söylemekten uzaklaşmışlardır. Küçük sesle söylemek feminen bir yaklaşımdır. Ama öyle bir teknik kullanır ki salonun en arkasındaki dinleyici bile onu net olarak duyacaktır. Hem de bütün kadınsı edasıyla.
Evin İlyasoğlu aktif prima donna sonrası Gencer’in şarkı resitalleri İtalya ve Türkiye’deki hocalığı, Leyla Gencer Uluslar arası yarışmasını anlatmıştır.
Konuşmasını hayata veda ederken boğazda tekrar yaşama dönecek küllerinin savrulması sırasında orada olan birisi olarak sanal bir gençle Gencer’in diyaloguyla konuşmasını bitirmiştir.